Blog
Signage Resim

İRAN’DAKİ BEYAZ ÇARŞAMBA EYLEMLERİNİN TARİHSEL ARKA PLANINA BİR BAKIŞ….



Fatima, Zahra, Füruğ’dan Masih’e İran’lı feministlerin direnişlerini okudukça, onların hayat hikayelerinden adeta büyülendim. Çünkü gördüm ki kadınlar tarihin en karanlık döneminde dahi gerek yaşam biçimleri,gerekse edebi ve sanat eserleriyle her zaman gericiliğe ve zulme başkaldırmışlar. Öldürülme pahasına da olsa…. Kuşkusuz ki bu okumaları Türkiye’de çok karanlık bir dönemden geçiyorken yapıyor olmam elbetteki tesadüf değil.

Gittikçe artan otoriter,gerici muhafazakar anlayışın kadınlar üzerinden yürüttüğü sistemli politikaların geldiği son nokta ,adaletli bir dünya umudunun kalmadığı gerçeği karşısında her güne bir çok intihar haberiyle başladığımız bugünlerde tarihe sığınmak istedim sanki.

Başta İran olmak üzere tüm Ortadoğulu kadınların özgürlük mücadelesi bizim kadınların kurtuluşu ve feminist mücadelemizde çoğu zaman dikkate almadığımız ya da yeteri kadar incelemediğimiz bir alan ne yazık ki…
Ben sadece bu hikayelere bir pencere açmak için bu yazıyı kaleme almayı düşündüm. Onların yaşam hikayeleri bir nebze de olsa umudumu yeniden çoğalttı.


Fatima Baragani / Feminist, devrimci ve mümin(1814-1852)



Yaşadığı çağın çok ilerisinde bir anlayışa ve dikkat çekici bir zekâya sahip olan Fatima Baragani, Ortadoğu toplumlarında bilinen ilk eşitlik yanlısı ve feminist kadın olarak tarihteki yerini almıştı.

Henüz “eşitlik” kelimesinin anlamı bilinmezken, Baragani birçok alanda yaşanan haksızlıklara karşı isyan bayrağını açmakta tereddüt etmedi ve bedelini canıyla ödedi. Fatima Baragani, diğer ismiyle Tahiri 1814 veya 1817 yılında doğdu ve Ağustos 1852’de idam edildi.

İran’da Babî (Babîlik)* inancının etkili bir şairi ve vaiziydi. Zamanının en tanınmış ailelerinden biri olan Muhammed Salih Baragani’nin iyi eğitimli kızı olarak yaşamı, nüfuz ve bilgi birikimi, onu insanların eşit olduğunu vurgulayan ve önyargının ortadan kaldırılmasını talep eden önemli bir dini figür haline getirdi. Eserlerinin çoğunda, Bab’la tanışma özlemini anlattı. Şiiri, İran ve Arap edebiyatına ilişkin kapsamlı bir fikir sunuyordu. Ona atfedilen en ünlü şiirlerden biri “Noktası Noktasına” adını taşıyordu. Babîlik hakkında bir düzineden fazla önemli eser yazdı ve bir düzine kişisel mektubu da sonraki kuşaklara miras kaldı.

Fatima Baragani, 1848 yılında verdiği Badaşt Konferansı’nda radikal bir değişim öğesi olarak ortaya çıkmış ve burada, sembolik bir eylem olarak, dini açıdan zorunlu kılınan çarşafını kalabalığın önünde çıkarıp atmıştır. Sonrasındaysa, İslam’dan kopuşa çağıran bir konuşma yapmıştır.

Daha sonraları Şah, kendisine bir mektup yazdı ve Bab’ın öğretilerini inkâr etmesi gerektiğini söyledi; bunu yapması halinde kendisine iyi davranılacaktı. Tahiri bu talebi yazdığı bir şiir aracılığıyla reddetti. Ev hapsinde tutulduğu dört yıllık dönemde, idam edilmesinden önce bir kez daha inançları hakkında konuşmak üzere Şah’ın karşısına çıkarıldı; ancak inançlarından geri adım atmayı reddetti. Bir tutsak olsa da Mahmud Han’ın evinde bulunan insanlara öğretilerini aktarmayı sürdürdü. Kadın haklarını savunurken, çokeşlilik, eşitsizlik, cinsel ayrımcılık ve benzer haksızlıkları açık biçimde kınıyordu. Sözleri kısa süre içinde Tahran’da da onu etkili bir insan haline getirdi ve kadınlar onu dinlemek için kaldığı eve akın ettiler.

Ancak, din adamları ve mahkeme üyeleri onun etkisinden korkuyorlardı ve onu Babîlik inancından döndürmek için yedi toplantı düzenlediler. Buna karşın, Tahiri, Bab’ın davasına ilişkin birçok dini kanıt sundu. Fikirleri ve davranışları, âlimler delegasyonunu dehşete düşürmüştü.Nihai toplantıdan sonra delegasyon geri döndü ve Tahiri’yi kâfir ilân ederek ölüm cezasına çarptırıldığını duyurdu. Daha sonra Mahmud Han’ın evindeki bir odaya kapatıldı. Son günlerini dua ve oruçta geçirdi. 1852 yılında idam edildi. Fikirleri, büyük bir hızla Avrupa genelindeki kadın düşünürlerin dikkatini çekti ve ardından gelecek eşitlik mücadeleleri için bir kıvılcım oldu.

Zahra Khanım Tadj es-Saltaneh.



1883-1936 yıllarında yaşadı. İran kralı Naser al-Din Shah'ın kızıydı İran'daki kadın hakları konusunda bir öncü ve bir feministti.

İran'ın yeraltı kadın hakları grubu Anjoman Horriyyat Nsevan veya Kadın Özgürlüğü Derneği'nin bir kurucusuydu. Kadın hakları parlamentosu yürüyüşüne öncülük etti ve İran anayasası devriminin destekçisiydi.

Bir yazar, bir ressam, bir entelektüel ve haftada bir kez evinde edebi salonlara ev sahipliği yapan bir aktivistti. Arapça ve Fransızca bilmektedir ve keman çalmıştır.

Mahkemede başörtüsü çıkarıp batı kıyafetleri giyen ilk kadındı .Eşi Amir Hussein Khan'dan iki kızı, iki de oğlu olmuştu. Sonraki yıllarda boşandılar. Taj, kocasını boşadı, tabu yıktı ve boşanma davası açan kraliyet ailesindeki ilk kadınlardan biri oldu. Daha sonraki yıllarında, hayatını, özel bir bağı olduğu ve yetiştirilmesini ağır bir şekilde etkilediği sevgili torunu Taj Iran'ı yazmaya, okumaya ve yükseltmeye adadı. Ölene kadar kızı Touran Douleh ile yaşadı.

Anıları Harman'dan Modernliğe 1884-1914 kadar Fars prensesinin Anıları başlığı altında yayınlandı Hayatı, Tahran Üniversitesi'nden Harvard'a akademik çalışmaların konusu oldu.(*)

Furuğ Ferruhzad(1935-1967)



Ben o kuşum/Çoktan beri kafasında uçma sevdası olan o kuş /Daracık göğsümde iniltiye dönüştü şarkım / Tükendi hasretle günlerim.

Çağımız İran şiirinin önde gelen kadın yazarlarından olan Furuğ Ferruhzad düşünceleri ve şiirleriyle İranlı kadınları olduğu kadar, baskıcı rejimlerde yaşayan kadınları da etkilemiştir. 5 Ocak 1935'te Tahran'da doğan Furuğ Ferruhzad 16 yaşında Liseyi bitirdi ve İran’ın ünlü simalarından Pevez Şapur ‘a aşık oldu ve evlendi. Bir oğlu oldu. Üç yıl süren evliliği boşanmayla sonuçlandı, İran kurallarına göre çocuğu elinden alındı onu bir daha göremedi.

Kadınların sorunlarını ele aldığı şiirleri fikirleri şiddetli tartışmalara neden oldu. İran toplumunun kadınlara karşı uyguladığı ayrımcılığı eleştirdi ve kadınların, daha iyi koşullarda bir yaşama kavuşmasını ve haklar elde etmesini savundu. Şah döneminin despotluğuna da karşı çıktı. İlk şiir kitabı “Tutsak” 1952 yılında yayımlandı.

Füruğ, eserlerinde , tüm yaşamını dizeleriyle anlatıyordu sanki. Başkaldırdığı kuralları, ona çizilen sınırları, o sınırları geçme arzusunu, umudunu, aşklarını... Toplumun hiç alışık olmadığı bir kadın isyanıydı Füruğ ve bu isyanı şiirleriyle yapıyordu..

17 yaşındayken eşiyle arasının bozuk olduğu bir sırada yazdığı ‘Günah’ şiirini yayınlanması için Roşenfekr Dergisi’ne göndermişti. Bu şiir derginin baş editörü Nasir Hodayar ile ilişkisi üzerine yazılmıştı. Takma isimle yayınlanan şiir, büyük tepki toplamıştı.Füruğ bir kadının işlediği bir günahı ‘lezzet dolu bir günah’ diyerek anlatmıştı! O yıllarda o coğrafyada, görülmüş şey değildi…

Günah
Günah işledim lezzet dolu bir günah
Titreyen esrik bir tenin yanında
Tanrım ne bileyim ne yaptım ben
O karanlık susku dolu zulada
O karanlık susku dolu zulada
Baktım gözlerine gizemleriyle dolu
Gözlerimin çaresiz isteklerinden
Kalbim göğsümde çırpınıp durdu
O karanlık susku dolu zulada
Yanında darmadağın oturdum
Dudaklarıma heves döktü dudakları
Deli kalbimin üzüncünden kurtuldum
Aşkın öyküsünü okudum kulaklarına:
Seni istiyorum ey benim cananem!
Ey bağrı can bağışlayan, seni
Seni ey aşığım benim divanem!(1952)

“Günah” şiirinden sonra,.eşi, babası; herkes üzerine geldiği için sinir krizleri geçiren Füruğ, intiharı bile denedi, 1955’de boşandı, baba evinden de reddedilmişti.Tahran’da yalnız yaşamaya başladı . Pevez Şapur’a ithaf ettiği “Duvar” adlı kitabı ise 1956’da yayınlandı.

Kısa süreyle bir tiyatroda çalıştı ve ertesi yıl, Avrupa’ya seyahat etti. İtalya’da kısa bir süre film setlerinde çalıştıktan sonra Almanya’ya kardeşi Emir Mesud’un yanına gitti. Burada kaldığı süre boyunca Alman şiiri ile ilgilendi, Almanca öğrendi ve ilgisini çeken modern Alman şiirlerinden bazılarını Farsça’ya çevirdi. 1957’de tekrar Tahran’a döndü. 1958’de İran’a döndüğünde üçüncü şiir kitabı İsyan’ı yayınladı. Henüz 24 yaşında yayınladığı bu kitap için sonradan şöyle demişti: “Henüz tamamen şekillenmemiştim; kendi stilimi, dilimi ve entelektüel konseptimi bulamamıştım. Aile hayatı dediğimiz küçük ve kısıtlayıcı bir ortamdaydım ama sonra aniden tüm bunlardan uzaklaştım. Çevrem değişti. Duvar ve İsyan kitapları aslında hayatımın iki evresi arasındaki umutsuz birer çekişmeydiler; bir tür kurtuluştan önceki son nefeslerimdi.”

1958 yılında, ünlü yazar ve yönetmen İbrahim Gülistan ile yaşadığı aşk, hayatının önemli bir parçası oldu. Füruğ ve Gülistan, Füruğ’un ölümüne kadar birlikte çalıştılar; ilişkileri de hep dedikodu ve eleştirilere maruz kaldı.

Şiirlerindeki ve doludizgin hayatındaki kadın cinselliğini, dizeleriyle açıkça ortaya koyabilecek kadar cesurdu. Boşanmış ve özgürce yaşayan ve aynı özgürlükte yazan bir kadın olarak, dikkatler hep üzerindeydi. Şiddetli tartışma ve eleştirilere konu oldu, bazı şiirleri erotik bulundu, sansüre uğradı. Şiiri değersizleştirilmeye çalışıldı.hatta deli olduğu iddia edildi. Füruğ, eril zihniyeti çıldırtan her şeydi, “ahlaksız”dı. “

Füruğ sadece şiirlerle sınırlı kalmadı. Senaryolar yazdı, yönetmenlik yaptı, resimler çizdi,belgesel çekti. 1963 yılında cüzzamlılar hakkında çektiği “Kara Ev” filmi ile Almanya Oberhausen Film Festivali’nde ödül kazandı. Füruğ Ferruhzad, “Yeniden Doğuş” (Tavalodi Digar) adlı son şiir kitabını ise 1964’de yayınladı. Bu, onun için gerçek bir yeniden doğuş olacaktı.

1963 yılında UNESCO, daha sonra Bernardo Bertolucci, Furuğ hakkında belgesel film yaptı ve yayınladı. Bu arada “Kara Ev” çekimleri sırasında Cüzzamlılar Evi’nde birlikte yaşadığı anne babası cüzzamlı Hüseyin’i evlat edindi. Oğlu Kamyar’a olan özlemi bir yana, Hüseyin’i de çok sevdi.

Ancak kısacık bir ömürdü onunki: İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına adlı kitabını tamamlayamadan 1967 yılında bir trafik kazasında yaşamını yitirdi. Öldüğünde henüz 32 yaşındaydı. Entelektüel camia tarafından çok saygı duyulan bir şair ve sanatçı olmasına karşın, İran’ın muhafazakar kesimi tarafından utanmazca yargılanmaya ve kötülenmeye devam ediyordu. Din adamları cenaze namazını kıldırmak istemediği için cenazesi iki gün bekledi ve neticede bir yazar tarafından cenaze töreni yapılabildiğinde, yüzlerce seveni yas içinde bir araya gelmişti.

Yeniden Merhaba Diyeceğim Güneşe
Yeniden merhaba diyeceğim güneşe
Gövdemde akan nehirlere
Bulutlar gibi uzayıp giden düşünceme
Benimle birlikte kuru mevsimlerden gecen
Bahçemdeki ağaçların hüzünlü büyümesine
Gecenin kokusunu hediye eden kargalara
Yaşlılık biçimim olan ve aynada yaşayan anneme
Tekrarlanan şehvetimle döllenen yeryüzüne
Yeniden merhaba diyeceğim
Geliyorum, geliyorum, geliyorum,
Saçlarımla: Yeraltı kokularının devamı
Gözlerimle: Karanlık tecrübesiyle
Duvarların ötesinden kopardım dallarımla,
Geliyorum, geliyorum, geliyorum,
Ve aşkla dolu avluda bekleyen kıza
Yeniden merhaba diyeceğim.
Füruğ Ferruhzad


Masih Alinejad (1976 doğumlu)



İran'da kadınları örtünmeye zorlayan İslamcı yasalarla mücadele eden 'Benim Gizli Özgürlüğüm' hareketinin kurucusu, İranlı kadınları kamusal alanda örtüleri çıkarıp bunu görüntülemeye ve sosyal medyada paylaşmaya teşvik eden 'Beyaz Çarşamba' eylemlerinin örgütleyicisi .Gazeteci Masih Alinejad ABD'de yaşıyor ve tutuklanma ihtimali nedeniyle 2009'da ayrıldığı İran'a geri dönemiyor.

‘Beyaz Çarşamba’ eylemlerinin öncesinde, 2014 yılında başlayan ‘Benim Gizli Özgürlüğüm’ kampanyası ile İranlı kadınlar başörtülerini çıkartıp fotoğraflarını sosyal medyada yayımlamaya başlamışlardı. 2017 sonlarında ise İran’da özellikle de Tahran dışındaki küçük şehirlerde hayat pahalılığına, yaşam koşullarının kötüleşmesine karşı başlayan ve yayılan eylemlerin de simgesi haline geldi.

İran’da tüm kadınlar ve 9 yaşından itibaren tüm kız çocukları, kamusal alanda saçlarını örtmek için başörtüsü takmak, vücut hatlarını gizlemek için uzun mantolar giymek zorunda. Bu kurallara uymayan kadınlar “günahkâr” olarak damgalanıp ahlak polisi tarafından tutuklanıyor, bazı durumlarda haklarında cezai işlem uygulanabiliyor ve “suçlu” bulundukları takdirde yüksek para cezasına çarptırılabiliyor ya da hapsedilebiliyor. Tüm bunlara rağmen kadınlar başörtüsü zorunluluğunda sembolleşen eşitsizliğe, düşük ücrete, kötü çalışma koşullarına, yoksulluğa karşı sokağa çıkıyor, örgütleniyor, eylemler yapıyor.

Para ve kırbaç cezaları, tutuklamalar, yıllar süren hapis... Tüm bunlara rağmen kadınlar başörtüsü zorunluluğunda sembolleşen eşitsizliğe, düşük ücrete, kötü çalışma koşullarına, yoksulluğa karşı sokağa çıkıyor, örgütleniyor, eylemler yapıyor. Aslında temelleri 2017 yılındaki ekonomik boyutlu ayaklanmalara dayanan, bugün ülkenin dört bir yanında kadınların, emekçilerin, gençlerin örgütlü hareketine dönüşen bu eylemlerle, İran’da kadın hareketi de yükseliş yaşıyor.